Kadınların evliliğe çocuk yapmak ve gelin olmak olarak bakması ve erkeklerin de genelde sorunsuz cinsel ilişki ve devamlı tatmin olarak bakması ne kadar tuhaftır değil mi? Ama ben o erkeklerden değildim! İçimden telli duvaklı hayaller geçirsem de, yine ne oldu buna neye kızdı yahu ne oldu bu kadına böyle, diye düşünmeden edemiyordum. İlk başta sevgili kadınların yanar döner, dalgalı ve dengesiz halleri diye düşünmüştüm! Yaşayan ölü gibi bakıyordu ama yine de çok güzeldi çok masumdu. Sessiz sessiz başı önde duruyor, sürekli ellerini kenetleyip ovuşturuyordu. Böyle olunca kalemi kağıdı bırakıp resme ara verdim.
Değişik biri gizemli, karmaşık, biraz dengesizdi. Beni normali bulmaz ki zaten. Ama çok güzel diye düşünürken çaylarımız geldi. Aşk bu işte, ilk bakıştaki o an gibi olmuyor ki her zaman. O heyecan, arzu ve cazibe zamanla, içli dışlı oldukça azalıyor ve sevgi artıyor. Yıllardır evli olanların hissettiği şeylerdi bunlar, biz ise daha yaklaşık bir saattir beraberdik.
Ben iyice saçmalamaya başlamış, zıvanadan çıkmıştım. Galiba onu yanlış anlamıştım, benim gibi bir anda aşık olduğunu düşünmüştüm. Kendi uydurduğum yalana inanmıştım ve saçma düşüncelerle avunmaya çalışıyordum. Ama olsun yalanda olsa beni sevseydi ya!
Yoktan var olmanın şaşkınlığı,
Bir tuhaflık başlamıştı, hayat denen; nerden geldiğimizi, ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi bilmediğimiz acayipliğin içinde. Hiçten var olmak gibi bir garipliğin başrolünde oynarken; çözülmez değişkenlerden oluşan, bir sarmaşık gibi karmaşık olan kadınları mı tuhaf buluyordum?
Yoktan var olacakmışız, büyüyüp adam olacakmışız, yürüyüp üşüyüp düşünecekmişiz ve şapşalca aşık olacakmışız. Esas şaşılacak şey bunlar OLMALI doğrusu.
İşte Benim Kitaplarım:)
Ama insanın nutku tutuluyor, hormonlar azıp coşunca ve afet gibi bir kadın karşınızda durunca, unutuyorsun bir an evreni, diğer alemi, gelmişi geçmişi. Ve insana öyle boş geliyor ki Dünya. Sonsuz bir boşluğun içindeki minik bir noktada yaşıyoruz, yani olsa da olur olmasa da.
İdeal kadın hayalleri,
Çaylardan ilk yudumları alırken, ben telli duvaklı hayaller içinde uçuyordum bile;
Üzerimde parlak simsiyah bir takım elbise, boynumda mor bir papyon, elimde rengarenk çiçeklerden bir buket vardı. Hayalimde ona doğru koşuyordum. Aslında kayıyordum, ayaklarımda buz pateni gibi kösele ayakkabılarla, ıslak çimenin üzerinde yokuş yukarı kayıyordum.
Telli Duvaklı İdeal Kadın Hayalleri;
Her taraf aynı boy kesilmiş çimenlerle kaplanmıştı ve üzerine serpiştirilmiş bin bir renk çiçekle, Anadolu desenli yeşil dev bir halının üzerindeydim.
Hızla kayıp giderken daha dik bir yokuş başladı zorlu bir yokuş ve yavaşlamaya başladım. Bir kötülüğü affetmek, hayra ve barışa yönelik bir iş yapmak, bir garibi doyurmak, nefsi yenmek gibi bir yokuş… İşte böyle evlenen de pişman evlenmeyen de! Ama bir gün bir çocuğunuz olduğun işte esas o zaman hanyayı mı Konyayı mı anlıyorsunuz! Devam edecek…
Semih BULGUR
{Kitabım “Son Cariye”den Alıntılar (13)}