Rüya mıydı, kabus muydu, hayal miydi diye düşünüp bu alemden çıksam mı, kalsam mı kafasındayım. Hem korkuyor hem de filmin sonunu merak ediyorum.
Sonra onu gördüm, küçük yemyeşil bir tepenin üzerinde, bembeyaz bir gelinlikle kuğu gibi duruyor, bana el sallıyordu.
Aslında beyin için düş, hayal, meyal, sanal yoktu. Her şey gerçektir rüyanızda, bilinçaltında aslanın tırnağını kıçınız da hissedersiniz, uçurumdan düşersiniz de düşersiniz sivri kayaların üzerine, en olmayacak kişiyle en olmayacak hali yaşarsınız, güneşi elinizde tutarsınız, kutuplara gitmeniz saniyeler alır.
İşte Benim Kitaplarım:)
Ve kanter içinde uyanırsınız kalbinizi ağzınızda çiğnersiniz o an, her şey gerçek gibidir. Eğer düşlerinizi yönetebilirseniz en korkunç felaketleri de, en güzel mutlulukları da gerçek gibi yaşayabilirsiniz.
Hangisi gerçek,
Benim ki işte böyle bir hayal haliydi durgun, yorgun, solgun ve gizemli sevgilimin karşısında. Yüzü ak pak bembeyazdı ama kara kutusu içinde saklıydı. Akışın bıraktım hayatımı ve hayalimi yönetmen zaten seneryoyu biliyordu.
Hayaller gerçek, gerçekler hayal olabilir miydi? Zaten büyüdükçe gerçek sandığımız şeylerin yalan, yalan sandığımız şeylerin de gerçek olduğunu görmedik mi acaba?
Yeşil tepeyi çıkarken elinde salladığı bir şey gördüm, ilk başta beyaz bir mendil gibiydi ama yakınlaştığımda elindekinin bir tomar para olduğunu anladım. Yanına geldiğimde o kadar saf, güzeldi ki ve öyle sevimli. Pamuklu bezlerle sarıp sarmalanmış, minik koca gözlü bembeyaz bir fok yavrusu gibiydi.
Ona sımsıkı sarıldım, hayalimdeki gelini eritircesine, aç bir bukalemunun yapışkan diline sarılmış bir böcek gibi sıkıyordum. Tank gelse bizi ayıramazdı.
Mutluluktan gözlerim kısılmış çizgi gibi olmuştu, bal kabağı gibi tebessüm ederken paralar aklıma takıldı, elindeki bir deste para da neyin nesiydi?
Yalan ve sanal mutluluk,
Bunu düşünürken gerilmiş bir yay gibi beni geri ittirdi o kadar kuvvetliydi ki ben de ok gibi fırlayıverdim. Sonra bir anda çirkinleşerek değişmeye başladı. Burnu uzayıp tombul bir hortuma döndü ve iğrenç sivilcelerle dolmaya başladı.
Sanki suratının ortasında bir kambur balina taşıyordu. Gözleri bir çizgi gibi çekili verdi. Omuzları düştü, suratı kat kat kırıştı çok çok yaşlı bir kadına dönüşmüştü. Dilini çıkardı, dil değil de hortum gibi bir şeydi, artık korkmaya başlamıştım.
Rüya mıydı kabus muydu?
Kıpkırmızı tırtıklı otuz santim boyundaki diliyle bir yarasanın kan emişi gibi kısa ve hızlı darbelerle, elindeki buruşuk paraları yalıyordu. Sonra paraları seri bir hareketle alnına yapıştırdı. Korkmaya başladım. Rüya mıydı, kabus muydu, beni yalnızca Allah korudu!
{Kitabım “Son Cariye”den Alıntılar (14)}