Rüzgarın çöp varilinden düşürdüğü kola kutusunun, metalik tıkırtısıyla gözlerim açılı verdi. İyi kalpli seri katil için enfes çürük meyve, küflü ekmek, yanık plastik, dışkı, çamaşır kokularını ciğerimin diplerine kadar çekerek doğruldum. Sabah mahmurluğunu atmak için bütün vücudumu bir yay gibi gerdim. İlk aklıma gelen akşam yenen ağır yemeğin ekşi pişmanlığını hafifletmek için su içmekti.
Dilimle sakallarımı şöyle bir silip, yere atılıp buruşturulmuş plastik su şişesinden içmeye başladım. Daha sonra sokak köşesinden ki çöplüğüme geri döndüm. Ortalıkta kimseler yoktu. Ağır adımlarla yürüyüp çöp bidonlarının arkasına uzanıverdim. Gece işini bitirdiğim kurbanımdan kalan kol parçası, burnumun ucunda duruyordu. Etlerini kemiğinden dişlerimle sıyırıyordum. Bu kahvaltı keyfinden sonra kollarımı büküp yastık yaparak miskin miskin yataya devam ettim. Yani dün gibi sıradan bir gündü.
Zavallı kurbanlar,
İnsanlar ve ayakları geçiyordu, çizmeler, sivri topuklar, terlikler, yalın ayaklar… Kimisi pislik içindeki vücuduma ve kıl dolu suratıma bakıyordu. Kimisi acıyarak kimisi gülerek… Ben ise dünyadan izole kendi çöplüğümde hayatımdan memnundum. Miskin, serseri, berduş hayatımı sokakta geçiriyordum. Sokak şartlarına artık alışmış olsam da bazen dayanılmaz soğuk oluyor ve bende çareyi bankamatik
erin klimalı ortamında kıvrılıp yatmakta buluyorum. Birkaç kurbanım da oraların gece ziyaretçileri olmuştu.
Hava karardığı gibi o dayanılmaz dürtü yine tüm bedenimi sarmaya başlıyor kan ve et tutkusu. Sanki geceleri daha iyi görüyor ve duyuyorum. Gözüm dönüyor hareket eden her şeye saldırmak istiyorum. Işığın değmediği, gecenin ne kadar karanlığı varsa hepsine dalıp çıkıyor ve gelecek kurbanımı arıyorum.
Ve onlardan biri çıkmaz bir sokakta önümde ilerliyor ona arkasından yaklaşıp boğazlıyorum ve nefes alamadan parçalarına ayırıp yuvama götürüyorum. Kan tutkum tatmin oluyor ve sakinleşiyorum. Afiyetle tüm etlerini sıyırıp karnımı doyuruyorum. İşte günlerim böyle gelip geçiyordu.
Sokakta hayat zorludur, sadece güçlü olanlar yaşar ve en az benim kadar acımasız olanlar… Hayat her zaman size lezzetli menüler sunmaz. Bir kurban bulmak biraz şans, çok fazla dikkat, hız ve enerji gerektirir. Kendimi yeni bir kurban yakalamak için yeterince iyi hissetmediğimde lokantaların atıklarını yerim.
Sokakta yatmak,
Bazen de bizim zengin mahallenin çöp tenekelerinde, yarısı bile yenmemiş tavuk butlarını, balık ve mangal keyfi artıklarını yerim. Ama canlı bir kurbanı yakalayıp boğazlamak kadar keyifli ve leziz bir öğün asla olamaz. Emek verilmiş yemek hep daha tatlıdır.
Bir gün pislik içinde sokak köşesinde sızmışken, saçımın içinde kımıldayan bir şeyler hissettim. Bir çocuk gördüm 7-8 yaşlarında sevimli bir çocuk, biraz korkarak biraz sevecen parmaklarıyla saçlarımı karıştırıyordu. Gözlerimi kızgınca açınca tedirgin oldu ve geri çekildi. Sinirlenmiştim ama ilgide hoşuma gitmişti. Gözlerimi kapadım ve beni sevmeye devam etti. Sonra çocuğun yanına iyi giyimli nur yüzlü bir kadın geldi ve çocuk bana bir şeyler mırıldanmayı bırakıp kadınla konuşmaya başladı. Çocuk kadının kolundan tutup çekiştirerek ısrarla bir şeyler söylüyordu.
Kadın bir an önce oradan uzaklaşmak ister gibi geri geri küçük adımlar atıyordu. Çocuk ağlamaya başladı, kadın çocuğu kucağına aldı ve sarılıp kulağına bir şeyler söyledi ama çocuk ağlamaya devam etti. Daha sonra ikisi yavaşça gelip tatlı bir melodi gibi gelen sesleriyle beni kucakladılar.
Kurtarıcılar,
Ben şaşkınlık için de parmağımı bile oynatmadan neler olacağını bekliyordum. Sokak köşesinde park edilmiş lüks bir arabanın yanına kadar götürdüler. Beni kaldırıma oturtup bagajdaki gazete kağıtlarını alıp arka koltuğa örtüyorlardı. Daha sonra etrafa bir bakıp beni hızlıca arka koltuğa yatırdılar. Çocuk çok mutluydu, ön tarafa geçip arabayı çalıştırdılar ve yola çıktık.
Yolculuk yarım saat kadar sürdü. Geldiğimiz yer yemyeşil kocaman bir bahçenin ortasında bembeyaz saray gibi bir evdi. Evin önündeki heykelli havuzun etrafından dolaşıp devasa giriş kapısının önünde durduk. Kollarının arasında, mermer merdivenlerden eve doğru çıkmaya başladık.
O an sivri dişleri yere kadar sarkan bir pitbull, korkunç hırıltılarıyla üzerime doğru ok gibi fırladı. Boynundaki kalın zincir olmasa iki parçaya ayrılmıştım bile. Çocuk köpeğin boynuna sarıldı ve onu sakinleştirdi ama benim kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi atmaya devam ediyordu. Olayın şokundan çıkmaya çalışırken boğazladığım kurbanlarımın ne hissettiğini çok iyi anlamıştım?
Harika bir misafirlik,
Ahşap döner merdivenlerden çıktık ve çatı katına bırakılıverdim. Çocuk bir şeyler söyledi ve beni dört duvarı ahşap, tek pencereli boş odada bırakıp aşağı kata indiler.
Ne olduğunu anlamamış şaşkın şaşkın bakınıyordum. Burada rüzgar yoktu, pis kokularda, her yer tertemiz cilalı parke. Duvarlar bile ahşap kaplamaydı. Bir köşeye çekildim kollarımı başımın altına alıp uzandım. Biraz sonra çocuk içeri girdi, bir elinde tavuk parçaları olan bir tabak bir elinde de bir kase süt vardı. Önce hiç hareket etmedim ve onu izledim. Odadan çıktığı gibi ağzımla birlikte kafamı tabağa daldırdım. Tavukları birkaç dakikada yedim ve süt tanrının bir lütfuydu sanki.
Beleş yaşam,
Keyifli bu öğle yemeğinden sonra miskin miskin yatıp göbeğimi okşayarak kestirdim. Sonra beni alıp banyoya götürdüler. Tırnaklarımla küveti kazıyarak verdiğim kaçış mücadelesi işe yaramadı. Güzelce köpük köpük yıkadılar, huysuzluğuma rağmen bitmeyen bu ilgi ve alaka harikaydı.
Artık üşümüyordum, aç değildim, temizdim ve bir yuvam vardı. Bunlar günlerce böyle devam etti. Düzenli yemeğim geliyor ve sürekli sevilip okşanıyordum.
Hayat ne güzeldi, yaşamak ne güzeldi ama içimdeki o katil, öldürme tutkusu hepsinden daha lezzetli geliyordu. Kansızlıktan dilim damağıma yapışmıştı. Geceleri evde dolaşıyor ve onları izliyordum. Bazen onları küçük parçalara ayırıp yemek istiyordum ama yaptıkları iyilikler benim gibi acımasız bir katili bile yumuşatmıştı.
İyi kalpli seri katil,
Kaç kez niyetlensem de onların kanını içmeyi başaramamıştım. Nasıl olsa karnım düzenli doyuyordu. Hele karnımı doyurduktan sonra benimle sevimli konuşmaları ve saçlarımı karıştırıp okşamaları yok mu doyulmaz bir keyif…
Zamanla evcil kendi halinde yiyip içip yan gelip yatan biri olmuştum. Dünya yine aynıydı ama benim kisi değişmişti ve çok mutluydum. Karnımı doyurduktan sonara çatı katındaki pencerenin kenarına uzanıp bahçeyi izlemek bazen de ahşap pencerede tırnaklarımı törpülemek ve pencereden içeri giren temiz havanın ferahlığı… Sanki altından ırmaklar akan cennet bahçesi burasıydı. Sokakta ki seri katil gitmiş yerine bir melek, ev sahibinin sevimli bir maskotu gelmişti.
Zaman zaman aldıkları ucuz kedi mamaları midemi bozsa da dolaptan aşırdığım pastırma ve kıymalar bunu telafi ediyordu.
Ben, karanlık pis sokakların, lağım farelerinin azılı düşmanı, artık iyi kalpli bir seri katil olmuştum. Darısı tüm kedilerin başına…
Semih BULGUR